|
|||||||
Turkish abstractMeme kanseri evreleme sistemi tanımlandığından beri, meme derisi üzerinde ülserasyon ile birlikte görülebilen ilerlemiş meme kanserli olgular, genellikle lokal ileri meme kanseri (LİMK) olarak sınıflandırılmaktadır. LİMK olgularında tanı konulduğunda metastaz oranı %80?lere ulaşmaktadır. Bu yazıda, memede ileri derecede büyümüş dev kitlesi olan ve lokoregional metastaz dışında metastazı olmayan 50 yaşındaki bir kadın hasta sunulmuştur.IntroductionMeme kanseri gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin bir çoğunda en sık görülen kadın kanseridir 1. Ülkemizde mevcut verilere göre meme kanseri sıklığının, doğu bölgelerimizde 20/100,000, batı bölgelerimizde ise 40-50/100,000 oranında olduğu tahmin edilmektedir 2,3.Tedavi edilmediği takdirde meme kanseri, çok büyüyebilir, cildi tutabilir hatta göğüs duvarına penetre olmuş geniş ülser veya nekroza neden olabilir. Meme kanseri evreleme sistemi tanımlandığından beri, cilt üzerine ilerlemiş meme kanserli olgular genellikle LİMK olarak sınıflandırılmaktadır 4.Bu tür meme kanseri, gelişmiş ülkelerdeki tüm meme kanserlerinin %10-25?i, gelişmekte olan ülkelerde ise neredeyse %40-50?sini teşkil eder 5. Ayrıca Türkiye?nin doğusunda batısına kıyasla daha fazla oranda ileri olgular görülmektedir. Bu çalışmada, tanı konulmasının üzerinden bir yıl geçen, memede ileri derecede büyümüş kitlesi olan bir kadın hasta sunulmuştur. Case ReportYaklaşık bir yıl önce meme kanseri tanısı konulan ancak sosyoekonomik nedenlerden dolayı profosyonel tıbbi destek alamayan, 50 yaşında, sol memesinde cilt yüzeyinden kabarık, üzeri ülsere görünümde kitlesi olan bir kadın hasta sunuldu (Şekil 1).
İlk başvurusu sırasında yapılan ultrasonografi (USG) incelemesinde sol memede yaklaşık 5x3 cm boyutlarında malign görünümlü bir kitle ile sol aksillada da 37x12 mm?lik malign lenfadenopati tespit edildi. Laboratuvar testlerinin tamamı normal olarak değerlendirildi. Kitleden yapılan ince iğne aspirasyon biyopsisi histopatolojik olarak invaziv duktal kanser olarak sonuçlandı. Hastaya cerrahi müdahale önerildi ancak tedaviyi kabul etmedi. Kitlenin giderek büyümesi, cildi invaze etmesi, üzerinin ülsere bir hale gelerek nekrotikleşmesi ve enfeksiyon gelişip çevreye kötü bir koku yayması üzerine kliniğimize başvurdu. Yapılan meme muayenesinde, sol memede, dıştan belirgin bir şekilde kabarık, üzeri ülsere, nekrotik ve kötü kokulu bir kitle görüldü (Şekil 2).
Tekrarlanan USG incelemesinde, sol memede multiple sayıda ve en büyüğü yaklaşık 11 cm olan, ayrıca sol aksillada da çok sayıda ve en büyüğü 3 cm olan lenfadenopati olduğu tespit edildi. Pozitron emisyon tomografi- bilgisayarlı tomografi (PET-CT)?de ise USG?de tespit edilen lezyonların SUVmax değerleri maligniteyi destekler yönde 21,5 olarak ölçüldü. Meme dışında diğer bölgelerde herhangi bir patolojik aktivite tutulumu yoktu. Karsinoembriyonik antijen ve Ca15.3 değeri normal sınırlarda idi. Karşı meme ise hem radyolojik hem de klinik olarak normaldi. Hastaya öncelikli olarak hayat kalitesini arttırmak amacı ile salvage mastektomi yapılmasına karar verildi. Cerrahi sonrası mikroskopik ve histopatolojik incelemede tümörün invaziv duktal tipte, 23,5 cm boyunda, meme içerisinde multifokal odaklar şeklinde olduğu, meme derisinin incelenmesi ile epidermal ülserasyon, yaygın dermal ve fokal epidermal tümoral infiltrasyon olduğu, meme dokusu üzerindeki 9 lenf nodundan 8 tanesinde metastaz olduğu ve ayrıca bu lenf nodlarında ekstrakapsüler yayılım olduğu görüldü. Progestron, östrojen ve Cerb B2 reseptörleri negatif olarak sonuçlandı. Operasyon öncesi neoadjuvan kemoterapi ya da radyoterapi verilmeyen hastaya postoperatif dönemde ise kendisi ve yakınlarının istememesi üzerine kemoterapi uygulanmamıştır. Postoperatif 2.ay kontrole gelen hastanın takibi sorunsuz olarak yapılmaktadır. DiscussionLİMK, meme kanseri klinik tabloları arasında, özellikle gelişmekte olan ülkelerde eğitim geriliği ve/veya düşük sosyoekonomik durum gibi çeşitli faktörlere bağlı görülen en sık klinik tablodur 6. Aslında yapılan bir çalışmada 70 yaş üzerindeki meme kanserli kadınlar arasında %50?den fazla oranda başvuru anında kanserin ileri evrede olduğu saptanmıştır 7. Ayrıca, tedavi imkanları sınırlı toplumlarda meme kanserinin tipik kendini gösterme şekli ciltteki ülserlerdir 8. İlk başvuru anında ülserasyon meme kanserli vakaların yaklaşık %6-15?inde gözlemlenmiştir. Ve ilginç olarak, meme kanserli 70 yaş üzerindeki erkek hastalarda bu oran %50?ye kadar çıkabilmektedir 9-11. Ülseratif meme kanserli olguların büyük çoğunluğunun bir veya daha fazla yıl gecikmiş oldukları görülmektedir 9. Günümüzde, LİMK 5 cm?den büyük ve bununla ilişkili olarak ciltte ya da göğüs duvarına ilerlemiş veya aksiller metastaz yapmış meme kanserleri olarak karşımıza çıkar 12. Bizim hastamızda olduğu gibi 20 cm?nin üzerine çıkan boyutlarda meme kitlesi nadiren görülür. Yapılan bir çalışmada bu tür meme kanserlerinin lokal olarak ilerlemesindeki nedenler araştırılmış ve %69,8 oranında hastaya ve %23,6 oranında ise diğer nedenlere bağlı olduğu bulunmuştur. Hastaya bağlı nedenler arasında, meme kanseri farkındalığının eksikliği (%75) ve finansal zorluklar (%52,8) en ön plana çıkmış nedenler olarak bulunmuştur 13. Bizim hastamızda sosyoekonomik düzey düşüklüğü ve buna bağlı olarak tedavide bir gecikme söz konusuydu. Ülseratif meme kanserinin tedavisinde başvurulan farklı yöntemler vardır. Literatür taramasında genişletilmiş cerrahi, radyoterapi veya her ikisi birden en çok başvurulan yöntemler olarak karşımıza çıkmaktadır 10,12,13. LİMK?de öncelikli olarak neoadjuvan kemoterapi (NAKT) ve sonrasında cerrahi önerilmektedir. Bizim hastamızda ise yaranın nekrotik ve enfekte olması hatta abseleşmeye başlamasından ötürü öncelikli olarak salvage cerrahi tercih edildi. Primer kemoterapi (neoadjuvan) büyük avantajları kanıtlandığından beri LİMK tedavisinde artan oranda başvurulmaktadır 14,16. NAKT?nin faydaları sıralandığında; preoperatif kemoterapi memenin konservatif cerrahisine olanak sağlar 14 , metastazların büyümesini veya beslenmesini engeller ve potansiyel olarak sağkalımı uzatarak 15 vakaların %90?ından fazlasında iyi yanıt oluşturur 16,17. Ve ayrıca teropatik yanıtın in vivo ölçümü kemosensitiviteyi teyit eder. Ve son olarak da. LİMK cerrahi tedavisi, geniş doku rezeksiyonu ve buna bağlı belirgin kan kaybı, hastanede kalış süresinin uzaması, ciddi postoperatif inflamatuvar sendromlarla sonuçlananabilen uzun ve sofistike plastik cerrahi prosedürleri gerektirebilmektedir. Vakamızda insizyon ağzı genişce dekole edilebildiğinden ek bir müdahaleye gerek duyulmamıştır (Şekil 3).
Cerrahi sonrası doku kaybı olan vakalarda ise iki farklı cerrahi prosedür ile bu kayıp giderilmeye çalışılmaktadır. İlki transversus rektus abdominis muskulokutanöz flep yöntemi ve diğeri ise fasiyokutanöz flep yöntemidir. İki teknik arasında morbidite, hastane kalış süresi, adjuvant tedavi süresi, hayat kalitesi ve sağkalım süresi açısından belirgin bir fark bulunmamaktadır. LİMK?li kadınlarda günümüzde uygulanan standart tedavi multidisipliner terapi şeklindedir. Öncelikli tedavi her olguda farklılık gösterebilir. Tedavi edilmediği taktirde meme kanseri 1 yıl içinde dev boyutlara ulaşarak metastaz yapabilir. Ancak 20 cm?e ulaştığı halde uzak metastaz saptanmaması meme tömör hücrelerinin biyolojik davranışının aslında çok da agressif olmayabileceğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu olgularda, tuvalet mastektomisi hayat kalitesini arttıran cerrahi bir teknik olarak hala geçerliliği olan önemli bir prosedürdür. References
|
|||||||
Keywords : Lokal ileri meme kanseri , Cilt ülseri , Tedavi |
|