|
|||||||
Turkish abstractSon birkaç yüzyıldır meme kanserinin tedavi edilebilir bir hastalık olarak değerlendirilmesi, tedavi edilmemiş olgularla ilgili detaylı serilere sahip olmamızı engellemiştir. Meme kanseri tedavi edilmediği takdirde meme kanseri, çok büyüyebilir, cildi tutabilir hatta göğüs duvarına penetre olmuş geniş ülser veya nekroza neden olabilir. Bu makalede 25 yıl önce fark ettiği sol memesindeki yarayı önemsemeyen ve muayene ve tedaviden uzak duran, sonuçta sol memeyi tama yakın destrükte eden lokal ileri meme kanserli 80 yaşında kadın hasta literatür eşliğinde sunulmuştur.IntroductionMeme kanseri evreleme sistemi tanımlandığından beri, meme derisi üzerinde ülserasyon ile birlikte görülebilen ilerlemiş meme kanserli olgular, genellikle lokal ileri meme kanseri (LİMK) olarak sınıflandırılmaktadır. Bu tür meme kanseri, gelişmiş ülkelerdeki tüm meme kanserlerinin %10-25’i, gelişmekte olan ülkelerde ise neredeyse %40-50’sini teşkil eder 1. Tedavi edilmediği takdirde meme kanseri, çok büyüyebilir, cildi tutabilir, hatta göğüs duvarına penetre olmuş geniş ülser veya nekroza neden olabilir. LİMK olgularında tanı konulduğunda metastaz oranı %80’lere ulaşmaktadır 2. Bu çalışmada, memesinde yaklaşık 25 yıldır açık yara tarifleyen 80 yaşında kadın hasta literatür eşliğinde sunulmuştur. Case ReportSol memede kanamalı açık yara şikayeti ile kliniğimize başvuran 80 yaşında kadın hastanın anamnezinden, yaklaşık 25 yıl önce sol memesinde açık yara fark ettiği ve yaranın çıktığı günden bu yana hiç kapanmadığı, yaklaşık 15 yıl önce sol memesinin çok küçüldüğü, meme başının önce çöktüğü sonrasında da aerolasının kaybolduğu öğrenildi. Ailesinde meme kanseri öyküsü olamayan hastada diğer meme kanseri risk faktörleri sorgulandığında hastanın öyküsünde herhangi bir risk faktörü bulunamadı. Fizik incelemede sol memesinde cilt yüzeyinden kabarık, üzeri ülsere bir lezyon izlendi. Hastanın aerolasının tama yakın kaybolduğu ve aksillaya doğru çekildiği görüldü. (Şekil1) Sol aksillada patolojik kongroleme olmuş meme dokusunu kendisine çekmiş lenfadenopati (LAP) tespit edildi. (Şekil 2) Diğer meme muayenesi normaldi. Diğer sistem muayeneleri normaldi. Diğer sistem muayeneleri normaldi.
Laboratuvar incelemesinde wbc: 12400/mm3, Hb: 8.4g/dl ve plt:210000/mm3 değerlerinde idi. Biyokimya tetkiklerinde ALP: 134U/L ve diğer değerler normaldi. Batın ultrasonografi (USG)’sinde grade I hepatosteatoz ve sağ böbrek üst polde 2 cm’lik kist ile uyumlu görünüm izlenirken, metastaza ait herhangi bir görünüm rapor edilmedi. Meme USG’sinde sol meme dokusunu ve pektoral kası tamamen invaze etmiş, çevre sınırları düzensiz bir kitle izlendi. Toraks bilgisayarlı tomografisi (BT)’nde sol aksillaya uzanım gösteren pektoral kasa invaze kitle, aksillada patolojik LAP, sol 4. kosta ön yüzde invazyon tespit edildi. (Şekil 3) Akciğer hillusu ve parankimi normal değerlendirildi. Sağ meme mamografisinde özellik yoktu. Sol memeye mamografi tetkiki, memenin tamamına yakını nekroze olduğu için yapılamadı.
Hastaya insizyonel biyopsi yapıldı. Sonuç low grade, östrojen reseptörü (ER) pozitif, invaziv duktal kanser olarak rapor edildi. Hasta tüm tedavi protokollerini reddetti. DiscussionLİMK hastalar günümüzde neoadjuvan kemoterapi sonrasında meme koruyucu cerrahi ve aksiller diseksiyon ve radyoterapi ile multimodal tedavi edilmektedir 3. Bloom ve arkadaşları 1805-1933 yılları arasında çoğu terminal dönemde bulunan 250 olguyu incelemişlerdir. Bu çalışmadaki hastaların %74’ü evre 4, % 23’ü evre 3 ve yalnızca % 2’si evre 2’de yer almaktaydı. Hiçbir hastaya cerrahi tedavi, radyoterapi veya hormon tedavisi uygulanmadı. Ortalama sağ kalım 2,7 yıl kadardı. Çalışmada, olgulardan % 18’inin 5 yıl, %4’ünün ise 10 yıl yaşamasından dolayı meme kanserinde herhangi bir tedavi uygulanmasa bile sağ kalımı etkilemeyeceği öne sürülmüştür 4. Meme kanseri klinik tabloları arasında LİMK, özellikle gelişmekte olan ülkelerde eğitim geriliği ve/veya düşük sosyoekonomik durum gibi çeşitli faktörlere bağlı görülen sık bir klinik tablodur. Tanı imkanları sınırlı toplumlarda meme kanserinin ilk tanısı bazen ciltteki ülserleri ile konulmaktadır 5. İlk başvuru anında ülserasyon meme kanserli vakaların yaklaşık %6-15’inde gözlemlenmiştir. Günümüzde, LİMK 5 cm’den büyük ve bununla ilişkili olarak ciltte ya da göğüs duvarına ilerlemiş veya aksiler metastaz yapmış meme kanserleri olarak karşımıza çıkar 1. Yapılan bir çalışmada bu tür meme kanserlerinin lokal olarak ilerlemesindeki nedenler araştırılmış ve %69,8 oranında hastaya ve %23,6 oranında ise diğer nedenlere bağlı olduğu bulunmuştur. Hastaya bağlı nedenler arasında, meme kanseri farkındalığının eksikliği (%75) ve finansal zorluklar (%52,8) en ön plana çıkmış nedenler olarak bulunmuştur 6. Bizim hastamızda sosyoekonomik düzey düşüklüğü ve buna bağlı olarak tedavide bir gecikme söz konusuydu. Beş yıllık sağkalım evre I’de %87 iken ABD’de meme kanserlerinin yaklaşık %6’sını oluşturan evre III’de %50’dir. LİMK beş yıllık sağ kalım oranı yalnız mastektomi olanlarda % 6 iken ilave olarak radyoterapi alanlarda %46’dır. Hiçbir tedavi almayan bizim hastamızda, 25 yıllık sağ kalım durumu histopatolojik grade ile ilişkilendirilebilir. Burada low grade de 5 yıllık sağ kalım oranının %79 olması tek neden gibi görülmektedir. Diğer taraftan sosyoekonomik olarak sağlık hizmetine ulaşımdaki yetersizlikler mortalitedeki artışın nedenlerindendir. Çevre ve genetik faktörlerin de kanser insidansında etkili olduğu bilinen bir gerçektir 7. Fiegl ve arkadaşları, daha önce tedavi edilmemiş, 5 yıl önce farkına vardığı sağ memenin tamamen kaybına yol açan ve yaygın cilt tutulumu olan inoperabl 72 yaşında kadın hastaya antrasiklin bazlı kemoterapi ile hormonoterapi uygulamış ve yaklaşık 2 yılda anlamlı derecede ülserin küçülmesini sağlamışlardır 8. Bizim hastamızda 25 yıllık hikayesi ile karşılaştırıldığında, bu hasta 7 yıl içinde kaybedilmiştir. Akiyoshi ve arkadaşları sol memesinde 2 yıl önce kitle farkeden ve muayenesinde 12x12cm cilt ülseri olan sol memeyi tamamen kaplayan kitle olmasına rağmen minimal lenf nodu metastazı olan hastaya level III lenf nodu diseksiyonunu içeren modifiye radikal mastektomi+kemoterapi uygulamışlar ve 8 aylık takibinde nüks bulgusu saptamamışlardır 9. Kemoterapinin indüklediği fibrozisden dolayı neoadjuvan kemoterapi sonrası hastalığın kesin sınırlarını belirlemede kontrastlı dinamik magnetik rezonans inceleme (MRI) ile değerlendirme mammografi ve meme ultrasonuna göre daha doğru sonuç verir 10. Petrek ve arkadaşlarının 38 kadın hastayı değerlendirdiği çalışmada; ülsere meme kanserli hastalarda %82 uzak metastaz tespit edilmiş ve mastektomiyi takiben iyi prognostik faktör olarak ER pozitifliğini tespit etmişlerdir 11. Bizim olgumuzun ER pozitif idi. Martella ve arkadaşları cilt ülserli non inflamatuar lokal ileri meme karsinomu olan 27 (16’sı primer tedavi sonrası ve 11’i meme koruyucu cerrahi veya mastektomi sonrası lokal nüksü olan) hastanın değerlendirildiği bir çalışmada postoperatif ülser oluşmasının hastanın önceden radyoterapi alıp almadığına bağlı olduğunu doğrulanmışlardır 12. Bizim olgumuzda, ülser olmasına rağmen geçirilmiş bir operasyon ya da radyoterapi yoktu. Başlangıçtaki stage, subtip, Ki67 skoru, nükleer grade ve lenfovasküler invazyon neoadjuvan kemoterapideki başarısızlıkta rol oynamaktadır. Yine hormon reseptörleri (-) ve HER2(+) olması da neoadjuvan kemoterapide başarısızlığa neden olmaktadır 13. Kemik sintigrafisi, hastamız tetkik ve tedaviyi kabul etmediğinden dolayı yapılamamış olup, alkalen fosfataz yüksekliği BT’de görülen lokal invazyon sonucu sol 4. kosta tutulumuna bağlanmıştır. Lokal ileri meme kanserinde 5 yıllık sağkalım %50 iken tedavi edilmemiş bu hastamızda tüm meme dokusunu kendisine çekerek nekrozuna sebep olduğu halde uzak metastaz saptanmaması memede low grade kanser hücrelerinin biyolojik davranışının aslında çok da agresif olmayabileceğini göstermesi bakımından önemlidir. AcknowledgementRadyolojik tanıda ve yayındaki katkılarından dolayı Uzm. Dr. Derya Dinç'e teşekkür ederiz. References
|
|||||||
Keywords : Lokal ileri meme kanseri , Ülser , Destrüksiyon |
|